top of page

"Sevgi" 2. Bölüm: Olgun Sevgi

Bu kısım beni çok zorladı normal olarak. Bu yazı pek çok farklı şekilde yazılabilirdi ve ne yaparsam yapayım, yine de bitmemiş eksik bir yazı olarak kalırdı. Neyse. Söze olgun sevginin ortaya çıkmasının tek yolunun psikolojik / duygusal olarak olgunlaşma olduğunu teslim ederek başlayayım. Olgun kişiden çıkar olgun sevgi. Henüz olgunlaşmamış kişiden çıkmaz. Tırtılın olgun sevgi hakkında bir şey bilmesi bana göre mümkün değildir. Tırtıldan bunu beklemek adil de değildir. Tırtılın olgun sevgiyi ortaya çıkaramaması bir problem ya da bozukluk da değildir. Normaldir. Tırtılın tek çaresi kelebek olmaktır.


 


olgun sevgi olgunlaşmış adult


Sevgide Yön: Benden ötekine x Ötekinden bana

 

Olgun sevgi konusunda en çok dikkatimi çeken sevginin yönü meselesidir. Bana göre olgun sevgi bir "sevme" meselesidir, bir "sevilme" meselesi değil. Diğer bir ifadeyle "olgun sevgi” benden ötekine yönelen bir şeydir, ötekinden bana yönelen şeyin adı değil. Sevgiyi ondan bana yönelen bir şey olarak tanımlamak, yani “sevilmek”, kişiyi sevgi alan, sevgi bekleyen, sevgi almaya ihtiyaç duyan bir konuma yerleştirir. Bu “alan, bekleyen, ihtiyaç duyan” konum benim olgun sevgi konusunda en çok itiraz ettiğim noktalardan biridir.

 

Terapilerde gördüğüm kadarıyla insanlar hep sevilmek ile ilgili sorun yaşarlar, sevmekle ilgili pek sorun yaşamazlar. Bana “sevemiyorum Ahmet bey” diye başvuran, ya da bundan şikayet eden danışan yok gibi bir şeydir. En fazla sevilmeye karşılık veremeyen ya da sevmelerine karşılık bulamadıkları için sevmeye küsmüş olanlar vardır.

 

Sevgide Etkinlik: Aktif (Etken) X Pasif (Edilgen)

 

Sevgi dendiğinde benim etkin olduğum bir şeyden mi bahsediyoruz, yoksa benim pasif olduğum bir şeyden mi bahsediyoruz? Eğer bir sevgi meselesi konuşuyorken kurduğum cümlelerde kendimi aktif bir yere koyuyorsam olgun sevgiye daha yakınımdır. Eğer anlattığım sevgi olayında (ilgi, şefkat, bakım vb.) ben bekleyen, alan konumundaysam, o zaman eylem benim pasif, edilgen olduğum bir durumdur ve olgunlaşmamış sevgiye daha yakındır.

 

Sevgide Üretim: Üretici eylem x Alıcı (Tüketici) eylem

 

Sevgi benden ona doğru yönelen bir şey olduğunda ben hem aktif hem etkin durumdayım. Bir etkileşimde benim ötekine doğru aktif olmam demek, sevgiyi üretenin ben olduğum anlamına gelir.

Üstat Erich Fromm'un da dediği gibi "Sevgi bir duygu olmaktan çok, bir davranış biçimidir".

İşte bana göre, olgun sevgi "benim ürettiğim" bir şeydir, benim bir üretimimdir. Diğer türlüsünde, yani olgunlaşmamış sevgide, sevgi ondan bana yönelen ve benim pasif alıcı olduğum durumda, sevgi benim tükettiğim bir şey olur. Bu durumda ben müşteri / tüketici konumundayımdır (consumer). (Bu tür bir sevgide de pazar ekonomisinin değerlerinin işlemesi şaşırtıcı olmayacaktır.)

 

Sevgide Muhtaciyet: Muhtaç olma x Otonom olma

 

Söze "muhtaç" olmanın "istemekten" farkıyla başlayalım. Canınız bir kadeh şarap istediğinde bunda bir sakınca yok. Ama acaba bu bir istek mi yaksa muhtaçlık mı? Bunu nasıl anlayacağız? Çok basit. Eğer şarap bulamadığınızda eliniz ayağınız titriyorsa, gerginlik ve huzursuzluk hissediyorsanız ve onu bulmak için çırpınmaya başlıyorsanız, bu bir muhtaçlıktır ve “isteme” değildir. İsteme aşamasını geçmiş, müptelalığa (addiction) gelmişsinizdir. İstediğiniz şey olmadığında yine de iyi olmaya devam ediyorsanız ve onun yoksunluğunu yaşamıyorsanız, hah “istek” budur. Sevgiye de böyle bakabiliriz. Bir sevgi ilişkisinde muhtaciyet yer alıyorsa olgun sevgiden uzaklaşmışız demektir. O zaman bu sevgiyi ihtiyaçlarımızı karşılamak için dizayn etmişizdir. Olgun sevgi ancak bir ötekine olan muhtaciyetlerimizi aştıktan ve temel duygusal ihtiyaçlarımızı olgunca kendimiz karşıladığımızda ortaya çıkabilir. Peki bunu nasıl başaracağız? Yanıt hep aynı; olgunlaşmak ve büyümekle.

 

Sevgide Mülkiyet: Mülkiyetçi Sevgi x Mülksüz Sevgi

 

Yeri gelmişken Le Guin'nin "Mülksüzler" romanı okunsa ne güzel olur. Şimdi tüm sevgi meselelerinde her zaman konunun dönüp dolaşıp geldiği en önemli faktörü ele alalım: Mülkiyet, sahiplik, aidiyet meselesi. Konu kısa. Bunların olgun sevgide yeri yok. Özgür bırakamayan sevgi, çocuksu sahiplik veya aidiyet ihtiyacı üzerine kuruludur. Bunların hepsinde de ötekini "benimleştirmek" ve kendimi "onunlaştırmak" anlamı vardır. Aslında ne kadar romantik kavramlar değil mi? Hayır değil. Bunda küçük bir bebeğin varkalımsal (survival) ihtiyaçları nedeniyle bunları sağlayan ötekini garantileme ihtiyacı vardır. Bunun olgun sevgiyle, hatta olgun olan herhangi bir şeyle ne alakası var ki.

 

Olgun sevgi sahip olmaya değil, ötekinin olduğu şeye ve iyi oluşuna duyulan aktif ilgidir. Hatta diyebilirim ki “ötekinin kendi ve iyi oluşu” hemen her zaman ona sahip olmaktan daha önemli olmalıdır. Bir şeye sahip olmaya kalkıştığın anda o şeyin kendiliği bozulur. (Bebekler hariç). Her şey kendinde, kendi doğasında, kendi yerinde, kendi temposunda en iyi oluş halindedir. Olgun sevgi bunu önemser, buna ilgi duyar, bunu varlığıyla bozmaz. Oysa genel geçer sevgi (olgunlaşmamış sevgi) tanımı kendini fedayı, kendinden vaz geçmeyi, aidiyeti, sahiplenilmeyi, mülkiyetçiliği ve sonu gelmez hak iddialarını sevgideki en “yüce değer” olarak görür, öyle değil mi?


Sevgide Bırakabilme: Bırakamayan x Bırakabilen


Olgun sevgi ötekini kendi oluşuna bırakabilme, o bir gün çekip gitmek isterse ona engel olmama, terk edilebilme ve hatta terk edebilme kapasitesiyle ilgilidir. Bırakamayan veya bırakılmaktan korkan kişinin sevme şekli çocuğunkine benzer. Terk edilmekten korkma ilişkilerin bozulmasına neden olan en toksik reaksiyonlardan biridir. Her türlü bırakabilmek için olgun insan seviyesine gelmek gerekir. Ne benim ne de onun özgür olamadığı her koşulda, sevgi adına kanatlarımızı kaybedeceğizdir. Sevgi buna neden olmamalı ve olgun sevgi bırakabilmeyi mümkün kılmalıdır. Bunun en önemli koşulu da vazgeçilmeye ve vazgeçebilmeye izin verebilme becerimizdir.


Sevgide Yalnızlık: Yalnız kalamayan x Yalnız kalabilen


Bir insanın kendiyle kalabilme ve yalnız olabilme kapasitesi, onun olgunluğu ile ilgilidir ve bu kapasite olgun sevgiyi mümkün kılar. Yalnız kalamayan ve kendi başına yapamayan insanlar ötekine muhtaç hissederler. İlişki bir yalnızlıktan kaçma, kurtulma meselesi haline gelir. Böyle bir ilişki de "bırakılma" korkulan, "bırakma" suçluluk yaratan bir şey olur. Oysa olgunluk kendi başınalığıyla nasıl mutlu olacağını öğrenmiş olmaktır. Olgun insanlar bir öteki olmadan yalnız kalabilirler ve aynı zamanda diğer insanlara ilgi duyma kapasiteleri olduğu için zaten toplumsallaşan ve sosyalleşen, sosyal olarak yalnız kalmayacağı bir hayat stiline sahip olan canlılardır. Bu nedenledir ki "olgunlaşmamış" sevgi ilişkileri, giderek iki kişilik yalnızlığa (asosyal / sosyal izolasyon) dönüşme eğilimi sergilerler.

 

Sevgide İlgi Kapasitesi: İlgi dolu olmak X İlgi duyamama

 

Olgun sevgi bir “ilgi” meselesidir. Onda benim ilgimi çeken, onu umursamama neden olan, ama benim ihtiyacım olmayan, ama önemsediğim ve değer verdiğim ona dair özellikler bulduğumda ona yönelirim. Bunun karşımdakinin ilginç olması ya da olmamasıyla ilgisi yok. Benim ilgi potansiyelimle ilgisi var. İlgi potansiyeli yüksek insanlar dünyaya, hayata, insanlara, hayvanlara, doğaya, sanata, kültüre, tarihe, yaratmaya, üretmeye, keşfetmeye ilgisi olan insanlardır. Ancak onlar, “ihtiyaç duymadan ilgi duyabilirler”. Dolayısıyla olgun sevginin bir diğer koşulu, kişinin kendi potansiyellerini ilgiye dönüştürme konusunda olgunlaşmasıdır. İlgi kapasitesi yüksek insanlar hayatın tüm unsurlarını algılar, duyumsar, fark eder, ayrımsar, ayırt eder, kavrar. Böyle bir insanın diğerinde ilgisini çeken şeylerin kendi ihtiyaçlarıyla ya da ötekinin ilginç olmasıyla hiçbir ilgisi yoktur. Ötekini kendi yapan özelliklerle ilgisi vardır.

 

Olgun sevginin imkanı (mümkünlüğü) meselesi

 

Yazının başında demiştik ki tırtılın olgun sevgi yaşaması mümkün değildir. Önce kelebek olması gerekir. Yani duygusal olgunluğa ulaşıldığında olgun sevgi imkanlı hale gelir. Olgun sevgi, temel duygusal bir ihtiyacın olmadan ona ilgi duyma, onun kendi oluşunu umursama, sahiplenmeyi ve mülkiyetle ilgilenmeme tutumudur. Benim olsun diye değil, o olduğu için sevmek. Şarkı sözü gibi oldu. Olgun sevgi bir ideolojidir. Bir karardır. Olgunlaşmaya ve kendin olmaya bir yönelmedir. Ötekini de kendi olmalığına özgür bırakmaktır. Ancak "kendi olmaya" tutkun olan kişiler ötekinin "kendi olmasına" ilgi duyarlar ve bunu bozmaktan korkarlar. "Kendi olamayan" insan, sevdiğinin de "kendi olmamasını" ve onun olmasını ister, hatta bunu talep eder. Bu nedenle bence "olgun sevgi" bir varoluş felsefesidir. Ütopya diyeceğim ama abartmak istemem.

 

Şimdi bunu sevdiğim insanı "olgunlukla sevmek" için bir şablon olarak kullanayım. Ben sevdiğim insanı, o bana ait olsun diye değil, o benim duygusal ya da fiziksel (cinsellik de buna dahil) ihtiyaçlarımı karşılasın, beni çok sevsin ve bensiz yapamasın, bana şefkat ve sıcaklık versin, güvenlik versin diye sevmiyorum. Ben onu, onu o yapan özellikler ilgimi çektiği için, onda ilgilendiğim, umursadığım özellikler bulduğum için, onun varlığını ve iyi oluş halini umursadığım için, buna aktif katkı sunmaya yönelik bir isteğim oluştuğu için, onu sevdiğimi söyleyebilirim. Onda da bunun bir karşılığının olması benim için önemli değil. Ama varsa kıymetli. Eğer onda da bana yönelik böyle bir ilgi varsa, bu onunla bir ilişki kurabilmemizi mümkün kıldığı için ayrıca değerli.


Olgun sevgi bir bağlantılanma (connectedness), ilişkilenme (relatedness), bir ilgi duyma (interestedness) meselesidir, bir ilişki (relationship) meselesi değildir. Benim böyle ilişkilenmem aslına bakılırsa dünyadaki her şeye karşı var.


"Vericilik" ve "Memnun Edicilik" Bir Olgun Sevme Değildir


Peki olgun sevgi, vermek anlamına mı geliyor? Olgun sevgi, hep ötekine verme meselesi mi? Hayır. Kesinlikle değil. Çünkü "verme" üzerine kurulu, "verici sevgi" de başka tür bir "olgunlaşmamış sevgi" türüdür. Benim bahsettiğim olgun sevgide benim vermek gibi vazifem, bir görevim yok. Vermeyi bir sevme türü olarak yaşamıyorum. Hatta diyebilirim ki vermeyle hiç ilgilenmeyen bir ötekiyle ilgilenme biçimi. Şöyle ki:


Ben kimseden bir şey almaya ihtiyaç duymayacak kadar olgunlaştım. Dolayısıyla olgun sevgide benim ondan alacağım bir şey yok, ancak onun benimle etkileşebileceği, paylaşabileceği şeyler var. O da olgun biri, benden almaya ihtiyaç duyduğu hiç bir şey yok. Dolayısıyla benim de ona verebileceğim bir şey yok, sadece onunla etkileşeceğim, paylaşabileceğim şeyler var. Öyle ki alma ya da verme ile ilgilenmeyecek kadar üretmeyle ilgili olduğumuzda, ortaya bir alış veriş değil, bir etkileşim, paylaşım çıkar. Bu daha çok birlikte dans etmek gibi, birlikte koşmak gibi, birlikte suya atlamak gibi, birlikte şarkı söylemek, üretmek, birlikte merak etmek, keşfetmek gibi bir şey. Alma verme meselesi değil, paylaşma, oyun arkadaşı olma, oyun gibi bir şey. Ama:


"Müziğin sesini duymayanlar dans edenleri deli zannederler" Nietzsche

 

Sevdiğim kişide bir gün bana olan "ilgi" bitebilir ya da başka birine, bir şeye yönelebilir. Bu durumda benim ona olan ilgimin bitmesi gerekmez. Benim ilgim buna bağlı değil. O benim için hala ilgilendiğim, umursadığım, hayranlık duyduğum bir varlık olarak kalır. Bu sefer de onun o yeni ilgisiyle mutlu ve iyi olmasıyla ilgilenirim. Belki bir gün benim ona olan ilgim de biter. Bilemiyorum. Bitebilir mi acaba?

 

Bence böyle bir ilgi hiçbir zaman bitmez. Sadece onunla birlikte olmak istemeyebilirim. O başkasıyla ya da ben başkasıyla olabiliriz. Ama birbirimize olan bu tarif ettiğim ilginin biteceğini hiç sanmıyorum. Olgun sevgide mülkiyet, sahiplik, aidiyet, hak iddiası, adanma, ant içme, yükümlülük olmadığı için, olgun sevgi bitmeye uygun bir şey değildir. Biten şey yalnızca “ilişkidir (relationship)”, sevgi değil.


"Olgun sevgi" sadece benim nasıl aşık olacağımla ve o kişiyle nasıl bir ilişki kuracağımla ilgili değildir. Olgun sevgi tüm insanlara ve canlılara, varlıklara ilgi duyma ve ilişkilenme, bir genişlemedir. Bir tek sevdiğine ilgi duyma başka hiçbir şeye ilgi duymama, sadece olgunlaşmamış kişide olur. Bu nedenledir, insanların olgunlaştıkça topluma, evrene, felsefeye ve hatta belki tanrısal meselelere doğru ilgisinin artması.

 

Son olarak, olgun sevgi bir olgunlaşma, bir kendileşme, bir özgürleşme ve oluşma (becoming) durumudur. Bu süreç kendinle ve ötekiyle kurduğun ilişkiyi etkiler. Hatta belirler. Bu nedenle olgunlaşma bir psikolojik gerçek değil, sadece bir olasılıktır, bir imkandır.

"Yaşamak sürekli devam eden bir doğma sürecidir. Pek çoğumuzun hayatındaki trajedi, henüz doğmadan ölüp gitmektir" Erich Fromm

Senin doğumun, bunu fark edip büyümeye ihtiyaç duymanla başlar. Ama bunu fark ettikten sonra olgunlaşma artık bir "kendin olma" ideolojisidir, bir karardır. Sen kelebeğe dönüşünce olgun sevgi kendi kendine ortaya çıkacaktır ve bu noktadan sonra artık başka türlü sevmeyi de beceremeyeceksindir. Bu gerçekleşinceye kadar ise "olgun sevgi nedir" bilemeyeceksin. Hatta belki onu istemeyeceksin. Neden mi? Erich Fromm'un "Özgürlükten Kaçış" kitabını okusak ne güzel olur.


Geldik sona. Başta da söylediğim gibi, tüm bunları farklı pek çok şekilde anlatabilirdim, ama yine de tam içime sinmeyen eksik bir yazı olarak kalırdı. Burada anlatmak istediklerimi anlatabildim mi? Eh işte. Bu yazıyı bir düşünme eskizi olarak görmenizi veya kullanmanızı arzu ederim. Buraya kadar sabırla okuyanlara ayrıca teşekkür ederim. Sürçü lisan ettiysem af ola.


663 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page