Bu yazı, 25 yıl boyunca danışanlarımdan “sevginin ne olduğunu” dinleye dinleye ve tabi ki kendi sevme tecrübelerimle ve de okuyup ettiklerimle oluşan “sevgi nedir” düşüncelerinin bir derleme girişimidir. Her şeyi doğru anladığımı ve çok şahane düşündüğümü iddia edemem. Ama anladıklarımda küçükte olsa bir gerçeklik payı varsa eğer, bu ihtimale dayanarak düşüncelerimi yazmayı göze almaya değer diye düşündüm. Her neyse.
"Sevgi" hepimiz için çok önemli bir kavram, bir olgu, bir değer. Aynı zamanda en çok sorun yaşadığımız, en çok terapi konusu yaptığımız meselelerden biri de o. Biz “bilimci” psikologlar sevgiye epeyce teknik - teorik bir yerden bakarız. Maalesef. Ya da belki iyi ki öyle. Örneğin birisi sevgiden söz ettiğinde, benim psikolog zihnim bunu hemen iki kategoriye ayırır. Bu kişi olgun sevgiden mi bahsediyor, yoksa olgunlaşmamış sevgiden mi bahsediyor? Çünkü bana göre sevginin ne olduğu veya olmadığı, kişinin ne derece “psikolojik olarak olgunlaşmış” olduğuna bağlıdır. “Olgun” sevgi ile “olgunlaşmamış” sevgi o kadar birbirinden farklıdır ki, neredeyse bambaşka iki ayrı olgudur. Mesela “olgun” sevgi kelebek gibi bir şey ise, “olgunlaşmamış” sevgi tırtıl gibi bir şeydir bence. Aynı hayvan olmalarına rağmen ne kadar aynı değillerdir öyle değil mi? Mesela tırtıl körpe yeşil yaprak arayarak hayatını geçirir, kelebekler özsuyunu içebileceği çiçekleri arayarak. Tırtıla sorsak sevgi yapraktır, kelebeğe sorsak çiçektir. Tırtıl sevdiğini (yaprağı) yiyerek yok ederek beslenir, kelebek sevdiğinin (çiçeği) meyve vermesine yardım ederek beslenir. Falan filan….
Psikolojide “olgunlaşmamış (immature)” kelimesi çok kullandığımız ve neredeyse her psikolojik kavramı niteleyen yaygın bir sıfattır. Olgunlaşmamış ego, olgunlaşmamış ihtiyaç, olgunlaşmamış duygu, olgunlaşmamış kişilik, olgunlaşmamış başa çıkma repertuarı vs vs… “Olgunlaşmamış” kelimesinin eş anlamlılarını aklamıza getirmek bu nitelemenin teknik olarak ne kadar önemli olduğunu fark etmemizi kolaylaştırabilir. Olgunlaşmamış = Olmamış, gelişmemiş, ham, körpe, kelek, çiğ… Şimdi “olgunlaşmamış sevgi” dediğimde ne kadar ciddi bir şeyden bahsettiğimi daha iyi anlatabiliyorumdur sanırım: Gelişmemiş sevgi, ham sevgi, çiğ sevgi, kelek sevgi 😊, körpe sevgi. Özetle olmamış yani.
Sonra konuşan kişinin sevgi ile ilgili kurduğu cümlelerdeki yüklemlere dikkat eder zihnim otomatik olarak. Kişi “sevgi” hakkında konuşurken “sevmekten” mi bahsediyor, yoksa “sevilmekten” mi bahsediyor? Benim deneyimlerime göre çoğunlukla insanlar "sevgiden" söz ettiklerinde farkında olmadan bir “sevilme meselesi” anlatırlar, “sevme” değil. “Sevme” meselesi gibi anlattıkları şey de aslında bir “öteki tarafından sevilmeyi sevmek” meselesidir genelde.
Ben, insanların çok büyük kısmının (bence abartısız %90’ı) olgunlaşmamış bir sevgi becerisine ve pratiğine sahip olduklarını ve aslında “sevgi”nin merkezinde “sevilme ihtiyacı” yattığını düşünüyorum. Hakkında uzun uzun fallar bakılan, adına şiirler şarkılar yazılan, filmler diziler çekilen, hayatın anlamı, mutsuzların umudu, kimsesizlerin sahip çıkanı, değersizlerin kutsayıcısı, en derin duyguların kaynağı, mutluluğun nihai hedefi, uğruna dağlar delinen çöller aşılan, herkesin büyük bir ümitle bir gün sahip olmayı beklediği sevgi, işte bence böyle olmamış, olgunlaşmamış, ham, kelek bir şey. Şu an herkes benden nefret ediyordur diye tahmin ediyorum. O yüzden bence yine “tırtıl” ile devam edelim.
Haddim olmayarak ben sevgi konusunda insanların çoğunu "tırtıl" olarak algılarım ve sevgi hakkında konuştuklarında bana yeşil yaprak tarif ettiklerini düşünürüm. O sırada ben onlara kelebeği tarif etsem ve sevginin daha çok çiçek gibi bir şey olduğundan bahsetsem, büyük ihtimalle bana “kelebekle bizim ne alakamız var” ve “çiçeğin sevgiyle ne ilgisi var” derler gibi gelir. Bu benzetme bağlamında insanları haklı da görüyorum. Sonunda eğer sen henüz bir tırtıl isen çiçeğin öz suyunu ne yapacaksın, hiçbir işine yaramaz, “olgun bir tırtıl” olmak için sana gerçekten de yaprak lazım. Ve tırtıl olarak senin amacın bol bol yeşil yaprak yemek, sonunda olgunlaşmak, kendine bir koza örüp, içine girip, sonsuz uykuya dalmak. Çiçeğin senin dünyanda bir anlamı ve işlevi yok. Bu metaforu aklımızda tutalım. Çünkü iki tane “olgunluk" tanımı ortaya çıktı ki çevremizdeki ilişkilerdeki bir birine karışan iki “olgunluk” şeklini örnekliyor. Birincisi tırtıl olarak olgunlaşmak buna “tırtılın olgunluğu” diyeyim. İkincisi türün (Lepidoptera'nın)* olgunlaşması, yani kelebeğe dönüşmek, buna “kelebek” diyelim. Aslında kelebeğin de kendi içinde bir tık daha olgunlaşıp yumurta bırakacak hale gelmesi süreci var. Ama şimdilik ona girmeyelim. Mesela benim annem 50 yıldır babamla birlikte olarak sevgi konusunda epeyce olgunlaştı. Ama hala bir tırtıl. Çünkü ilk sevgilisiyle evlenip başka da erkek tanımadı hayatında. Ama o pek çok aşk yaşasaydı, pek çok kısalı uzunlu ilişkisi olsaydı ve hayatındaki sevme / sevilme denemelerinin çeşitliliği onu başka başka insanlara dönüştürseydi, en sonunda onu bir sonraki yazımda anlatacağım noktaya getirseydi, hah işte o zaman sevgi konusunda bir kelebekten bahsedebilirdik. (Dikkat: "sevgi kelebeği" çağrışımının konumuzla hiç bir alakası yok.) Ben annemin kelebek olmayı kaçırmışlığına hep hüzünlenmişimdir.
Şimdi olgunlaşmamış sevgi ile olgunlaşmış sevgi arasındaki bu ayrıştırmayı burada noktalandırayım. “Olgunlaşmamış sevgi" ile ilgili psikolojide deniz derya bir literatür var. Ama bana göre tırtılı sonsuza kadar incelesek de kelebek hakkında pek bir şey öğrenemeyiz. Tabi ki yanılıyor olabilirim. Fakat bu düşünceyle ben "olgunlaşmamış sevgiyi" şimdilik bir kenara koyup, diğer yazımda “olgun sevginin" ne olabileceğine dair biraz birlikte düşünmek istiyorum. Ya da sayıklamak istiyorum da diyebiliriz buna. Belki biraz felsefi bir dialektik deneriz amatörce. Nedir bu kelebek kardeşim?
“Tırtılın dünyanın sonu dediğine, usta kelebek der.” Richard Bach
Bach'ı ilk okuduğumda sene 1989, ilk üniversitemin ikinci yılındaydım. Bu sayede başladı kelebek olmaya kalkışmam. Ben de yeri ayrıdır. Şimdi sonraki yazımda ben bir psikolog olarak felsefe, üstelik sevgi üstüne felsefe yapmayayım mı? Denemeyeyim mi bile? Bakalım. Kendimizi rezil etmeyiz umarım...
*Lepidoptera: Tırtıl ya da kelebek olsun, bu canlının biyolojideki asıl Latince adı. Ben de bu vesileyle öğrendim.
Comments