"Sıradan sihirler temelde sadece “canlı olmak" ile ilgilidir. Orada olanla temas kurmakla ilgilidir. Mutluluk kadar üzüntü ve kederi, öfkeyi, karmaşıklığı ve çelişkiyi de taşıyabilmeyi içerir."
Yaşadığımız yüzyılda "yüksek başarı kültürü" daha da yaygınlaştı ve "verimlilik" zamanın belirleyici bir özelliği olarak görülmeye başlandı. Özellikle COVID-19 pandemisi sırasında yaşanan zorunlu izolasyon bütün dünyada dijitalleşmenin çok büyük bir hızla artmasına, yeni teknolojilere uyum ve verimliliğin daha da önemli bir gündem haline gelmesine yol açtı. Pek çok insan fiziksel ve ekonomik olarak hayatta kalmaya çalışırken özellikle orta ve orta üst gelir düzeyine sahip kişilerde iş ve eğitim dışında kalan vakitlerdeki verimlilik de önemli bir konu haline gelmeye başladı.
"Verimlilik" ve "Kendini Geliştirme" Baskısı
Bu dönemde insanların birbirleriyle ve dünyanın geri kalanıyla iletişimini sürdürebildiği sosyal platformlarda evde geçirilen zamanı “boşa geçirmemek", eğitimler almak ve kendini geliştirmek için sürekli bir çaba içinde olmak pekiştirilmeye başlandı. Sosyal medya ve reklam sektörü durumumuzu iyileştirmeyi vaat eden ürün ve hizmetleri sunarken tükenmişlik ve ruhsal arayış artmaya başladı.
Her ne kadar psikoterapi süreçlerinde başarı yoluyla onaylanma ve sevilme ihtiyacı, statü endişesi (başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğünün önemli olması, başarısızlığın yargılanacağına dair inançlar, vb.) gibi konular bireysel düzlemde çalışılsa da dünyadaki bu gelişmeler, ekonomi ve toplum aleyhimize çalışırken başarı odaklı yaşamaktan uzaklaşmak kolay değil. Günümüzde özellikle daha çok maruz kaldığımız Batı kültüründe büyüme zihniyetinin sürekli yüceltilmesi ve başarısızlığı yeni başarılar için bir öğrenme deneyimi olarak görmek zorunda hissetmek insanlar üzerinde ciddi bir baskı yaratıyor (Curran, 2023).
"İyi oluş" Baskısı
Batı kültüründe mutluluk ve iyi oluş da genellikle kişisel bir başarı olarak görülüyor. Olumlu duyguları en üst düzeye çıkarmak ve potansiyelini gerçekleştirmek önemli motivasyon kaynakları. Doğu kültürlerinde ise sosyal rollere bağlılık ve sosyal beklentiler daha önemli (Uchida ve ark., 2004). Bu kültürel farklılıklar genellikle iki uçta karikatürize edilse de aslında yaşadığımız yüzyılda bütün kültürler önemli değişimlerden geçiyor. İçinde yaşadığımız coğrafyada da bu özellikleri bir arada görüyoruz: Sosyal normlara uyum ve aidiyet önemli ancak özellikle kentli, genç nesilde başarı odaklılık ve statüye verilen önemin de gittikçe yükseldiğini gözlemliyoruz.
Bir yandan toplumun beklentilerini yerine getirme (örneğin evlenme, güvenli bir iş vb.) bir yandan da “fark yaratmaya” çalışma arasında gittikçe artan sıkışma tükenmişlik, depresyon ve kaygıyla ilişkili sorunları daha da arttırdı. Buna paralel, sosyal medyada zorlukların “üstesinden gelmenin”, olumsuz duyguların azlığı/yokluğunun, keyif ve tatmin gibi olumlu duyguların mümkün olduğu kadar çoğaltılmasının da bir başarı ölçütü olarak görüldüğünü söyleyebiliriz.
Yaşamın Karanlık Yanını da Kucaklamak
Pek çok insan başkalarının hep kendinden daha mutlu olduğunu düşünüyor. “Ben ne zaman mutlu olacağım?” ya da “Bu zor duygular ne zaman geçecek?” sıklıkla karşılaştığımız sorular. Kendimizi daha iyi hissetmek istemek en doğal hakkımız fakat bu olumsuz duygularla "mücadele ederek" ve onları "yok ederek" başarılabilecek bir hedef değil.
Evrimsel olarak baktığımızda da olumlu ve olumsuz bütün duyguların işlevleri olduğunu görebiliriz. Örneğin, korku ve öfke gibi duygular tehlikelere karşı bizi korur, harekete geçmemizi sağlar. Olumlu duygular ise çevreyi güvenle keşfedebilmeyi, önemli kişisel kaynaklar kazanmayı sağlar. Olumlu ve olumsuz duygular birbirinin kutbu değildir ve herhangi bir olayda hem olumlu hem olumsuz duygular deneyimlenebilir. Buradan hareketle gelişen “ikinci dalga pozitif psikoterapi” akımlarında iyi oluş “hayatın karanlık ve aydınlık yönleri arasındaki karmaşık dengeye ve uyuma" dayanır (Lomas & Ivtzan, 2015).
Peki bu denge ve uyumu nasıl deneyimleyeceğiz? Verimliliğin ve mutluluğun bir hedef olarak sunulduğu devasa bir sosyal ve ekonomik pazarın içinde bunu bireysel çabalarla çözmeye çalışmak insanları giderek yalnızlaştırıyor. Oysa bu, toplumsal düzlemde de ele alınması gereken bir konu (Cabanas ve Illouz, 2023).
Hem bireysel hayatımızdaki stres kaynakları (iş ve ilişki sorunları gibi) hem de pandemi ya da ekonomik kriz gibi bağlamsal stresörlerle başa çıkmada bireyin içinde bulunduğu yaşam evresine adaptasyonu gittikçe önem kazanıyor. Fakat buna bize sunulan mal ve hizmetleri satın alarak ulaşmak mümkün değil. Kendimize ve ihtiyaçlarımıza daha çok temas etmekle, kendimizi daha iyi tanımakla başlayabilecek bu süreç aynı zamanda da içinde yaşadığımız koşulları, çevreyi ve toplumsal baskıları sorgulayabilmeyi de içeriyor.
Sıradanlığın Gücü ve Sıradan Sihirler
Günlük hayatın ve dünyanın stresörleriyle başa çıkmada önemli olan bu içsel ve dışsal yolculuğu mümkün kılanlar ulaşılması güç, nadir ve özel nitelikler değil. Bu nedenle de bu bir başarı olarak nitelendirilmekten oldukça uzak. Çeşitli zorluklar ve travmalar yaşayan çocuklar ve aileleriyle çalışan Ann Masten’in (2001) “sıradan sihir” (ordinary magic) olarak tanımladığı dayanıklılık, kişilerin zihinlerinde ve bedenlerinde, ilişkilerinde ve topluluklarında bulunan sıradan, normatif insan kaynaklarının gündelik büyüsünden gelir. Bu günlük, sıradan sihirler temelde sadece “canlı olmak" ile ilgilidir. Mutluluk kadar üzüntü ve kederi, öfkeyi, karmaşıklığı ve çelişkiyi de taşıyabilmeyi içerir.
Pandemi sürecinin zihinsel ve fiziksel sağlık ve iyi oluş üzerindeki uzun süreli etkilerini henüz bilmiyoruz. Ancak kabul etmemiz gerekir ki bu süreç dünya çapında büyük acılara sebep oldu, ve çalışma ve yaşama şeklimizi oldukça değiştirdi. Değişmeye devam eden dünyaya adapte olmayı ve bununla bağlantılı zorluklarla başa çıkmayı bir başarı ölçütü olmaktan uzaklaştırmak sıradan sihirlerin gücünü görmeyi gerektiriyor. Kendi sıradan sihirlerinizin neler olduğunu keşfedilmek için önce bu gözle bakmaya başlamak gerekiyor.
Francis Weller (2015) da benzer şekilde bunu verimlilik kurgusuna boyun eğmemek, hayatı hayret ve merakla deneyimlemek üzerinden anlatır.
Bu aynı zamanda, içinde yaşadığımız dünyanın acılarına sırtımızı dönmeden, ait hissettiğimiz topluluklar, küçük kabilelerimiz ve sevdiklerimizle bağlantı ve yakınlık kurduğumuz, tüm duyguları kapsadığımız ve merak dolu bir hayata geri çağıran bir davettir.
Bu davet sizin yaşamınızda nasıl yankılanıyor?
Kaynaklar:
Cabanas, E., & Illouz, E. (2019). Manufacturing happy citizens: How the Science and Industry of Happiness Control our Lives. Polity.
Curran, T. (2023). The Perfection Trap: The Power of Good Enough in a World That Always Wants More.
Lomas, T., & Ivtzan, I. (2015). Second Wave Positive Psychology: Exploring the Positive–Negative Dialectics of Wellbeing. Journal of Happiness Studies, 17(4), 1753–1768. https://doi.org/10.1007/s10902-015-9668-y.
Masten, A. S. (2001). Ordinary magic: Resilience processes in development. American Psychologist, 56(3), 227–238. https://doi.org/10.1037/0003-066x.56.3.227
Uchida, Y., Norasakkunkit, V., & Kitayama, S. (2004). Cultural constructions of happiness: theory and emprical evidence. Journal of Happiness Studies, 5(3), 223–239. https://doi.org/10.1007/s10902-004-8785-9.
Weller, F. (2015). The Wild Edge of Sorrow: Rituals of Renewal and the Sacred Work of Grief. North Atlantic Books.
Comments