2021 yılında, henüz pandemi yakamızdan düşmemişken, The New York Times’da yayımlanan bir makalede son zamanlarda insanlar arasında sıklıkla yaşanan yeni bir halden söz ediliyor ve “languishing” diye isimlendirilen bu yaygın hal ne tam bir tükenmişlik ne tam bir depresyon fakat bir şekilde keyifsiz ve amaçsız hissetmek şeklinde tanımlanıyordu.
2021 yılında, henüz pandemi yakamızdan düşmemişken, The New York Times’da yayımlanan bir makalede son zamanlarda insanlar arasında sıklıkla yaşanan yeni bir halden söz ediliyor ve “languishing” diye isimlendirilen bu yaygın hal ne tam bir tükenmişlik ne tam bir depresyon fakat bir şekilde keyifsiz ve amaçsız hissetmek şeklinde tanımlanıyordu. Bugün Cambridge Sözlük bu kelimeyi “to exist in an unpleasant or unwanted situation, often for a long time (uzun bir süre boyunca hoş olmayan veya istenmeyen bir durumda olmak)” olarak, Merriam-Webster sözlüğü ise “to be or live in a state of depression or decreasing vitality (depresif konumda yaşamak veya kişinin canlılığının azaldığı bir oluş hali)” ifadeleriyle açıklıyor. Dilimizde henüz tam bir karşılığı olmasa da bazı kaynaklarda “baygınlık, durgunluk, tadının olmaması” gibi ifade ediliyor. Esasen bu sözcük hayata karşı yavan hissetme halimizi anlatıyor.
Vinterberg bu yavan hissetme halini bize Druk (2020) filminde oldukça iyi hissettiriyor. Film bu kavramın tam tersi olan bir canlılık halinin temsili ile başlıyor ve ilk sahnede Danimarka’da yaşayan lise öğrencilerinin aralarında düzenledikleri alkol yarışmasını ve tasasızca etrafta koşturduklarını izliyoruz. Ardından, bu öğrencilerin gittikleri lisede öğretmenlik yapan Martin, Nikolaj, Peter ve Tommy’nin derslerde ne kadar ilgisiz olduklarını fark ediyoruz. Özellikle, tarih öğretmeni olan Martin derslerindeki performansı sebebiyle hem öğrencilerden hem velilerden olumsuz geribildirim alıyor. Martin’in iki çocuğu ve eşiyle birlikte olduğu akşam yemeği sahnesinden hayata olan iştahsızlığını da hemen anlayıveriyoruz. Martin sürekli nöbete giden ve aralarındaki iletişimin zayıf olduğunu anladığımız eşi Anika’ya “Ben sıkıcı biri mi oldum?” diye soruyor ve ondan da rahatlatıcı bir cevap alamıyor. Martin ve arkadaşlarının Nikolaj’ın yaş gününü kutlamak için buluştukları bir akşam yemeğinde ortaya atılan bir konu her şeyi değiştiriyor. Nikolaj insanların kanındaki alkol oranının olması gerekenden %0,05 daha az olduğunu ve kişinin bu seviyeyi sağladığında daha rahat, özgüvenli ve neşeli olduğunu söyleyen bir teoriden bahsediyor. Bunu deneyen Martin’in ortaya çıkan yaratıcı, iletişim kurmaya ve haz almaya istekli hali hem evde hem öğrencileriyle ilişkisinde fark ediliyor. Ardından arkadaş grubunun diğer üyeleriyle birlikte alkolün etkilerini test ettikleri bu deney çığırından çıkıyor ve bir dizi olay gelişiyor. Filmin son sahnesinde Mads Mikkelsen yani Martin What a Life şarkısı eşliğinde dans ederek adeta gönlümüze taht kuruyor. Filmin başındaki tatsız tuzsuz Martin yerine aynı anda hem arkadaşını kaybetmenin hüznünü yaşayan hem öğrencilerinin mezuniyet sevincine ortak olan Martin’i görüyoruz. Herhangi bir terapiye gitmeyen Martin’e ne oluyor da bir saat elli yedi dakikanın sonunda başka bir ruh halindeki bir adamı izliyoruz?
Martin'in depresif konumdan çıkabilmek için başladığı, alkolle canlandığını hissettiği bu deney hayatını alt üst etse de onu buradan evliliğini yeniden kazanmaya, hocalığını farklılaştırmaya dair yollara götürüyor. Hep coşkulu olan insanın neleri onarıp geri almak istediğini ya da nelerin iç dünyasında ona pahalıya mal olduğunu fark etmesi kolay olmayabilir. Hiç kötü hissetmememizi ve en iyi versiyonumuza ulaşmamızı salık veren yeni medyanın aksine, biraz depresif hissetmek bizim için önemli olan şeyleri ve devam etmeyi istemediğimiz yolları anlamak için kıymetli bir araç olabilir. Bu durma hali eylemle düşüncelerimizin arasını biraz açarak bizi ne yaşadığımızı anlamlandırmaya yaklaştırır. Kendimize soracağımız sorular için alan açılır. Depresif hissetmek çoğumuza dipte ya da sonda olduğumuzu çağrıştırsa da aslında aynı zamanda içinde başlangıçları da barındırır. Kendimize karşı yeterince dürüst olduğumuzda, ki bunu yapmak kolay olmadığından biz terapistler buradayız, nasıl da falanca ilişkide hala olduğumuz, ah o yöneticiye yine nasıl da aynı şekilde tepki verdiğimiz, hele bir de nasıl ailedeki yükü çeken kişi olduğumuz ya da şaşmaz bir şekilde her türlü kıymet bilmeyen insanın nasıl da gelip bizi bulduğu gibi soruların cevaplarının bizimle ilgili taraflarını görmeye başlayabiliriz.
Comentarios