top of page

Studia Humanitatis

İnsanlık Çalışmaları: İnsan Olmanın Sanatı ve Hümanist Düşüncenin Hikâyesi

 

“İnsan nedir?” sorusu, felsefenin en eski ve en ısrarlı sorusudur. Bu soruya verilen yanıtlar, bazen tanrılardan yardım istemiştir, bazen aklın tekliğine sığınmıştır. Oysa Rönesans hümanistleri, bu soruyu yeni bir gözle sordular. Onlar için insan, düşünen bir varlık olmaktan önce hisseden, konuşan, anlatan ve geçmişle bağ kuran bir varlıktı. İşte bu yüzden Studia Humanitatis, yalnızca bir bilgi uğraşı değil, insan olmanın inceliklerine açılan bir yolculuktu.

Antikçağ’da İnsan Sanatı: Cicero’nun Hayali

Milattan önce 1. yüzyılda Roma’nın bilge hatibi Cicero, “non nobis solum nati sumus” (yalnızca kendimiz için doğmadık) derken, insanın toplumsal bir varlık olduğuna ve erdemin ancak ortak iyiliğe katkı sunarak gerçekleşeceğine inanıyordu. Ona göre humanitas, yalnızca nezaket değil, ruhun gelişmişliği, aklın inceliği ve ifadenin estetiğiydi. Bu yüzden dil, etik ve tarih bir bütün oluşturuyordu. Bu bir entelektüel mükemmellik arayışıydı; ama aynı zamanda zarafet, ölçülülük ve karakter terbiyesiydi. Studia Humanitatis bu düşüncenin mirasıydı: doğru konuşmak, hakikati ifade etmek, geçmişten öğrenmek, ahlaken yücelmek.

​Rönesans: Hafızanın Uyanışı, Duyarlığın Zaferi

14. yüzyılda Avignon’da bir manastır kütüphanesinde Petrarca, Cicero’nun mektuplarını bulduğunda yalnızca bir metin değil, bir dostun sesini bulmuş gibiydi. Ona mektuplar yazdı, hayalinde onunla tartıştı, onun gibi düşünmek ve yazmak istedi. Bu, antik dünyanın yeniden doğuşu anlamına geliyordu.

 

 

Petrarca yalnız değildi. Onun ardından gelen Boccaccio, Bruni, Salutati, Poggio gibi hümanistler, eski manastırları, terk edilmiş kütüphaneleri didik didik arayarak Platon’un, Tacitus’un, Lucretius’un, Plutarkhos’un izlerini gün yüzüne çıkardılar. Bu metinleri yalnızca okumadılar; onları yaşadılar. Konuşmak, sadece bilgi vermek değil; ruhu biçimlendirmekti. 

Rönesans Hümanizminin Altın Çağı: Kitap Avcıları ve Düşünce Sanatçıları

Poggio Bracciolini, Konstantinopolis düşmeden önce Bizans manastırlarında kaybolmuş metinlerin peşine düştü. Lucretius’un De Rerum Natura’sını bulduğunda, yalnızca epikürcü atomculuğu değil, aynı zamanda doğaya şiirle bakan bir zihniyeti de gün ışığına çıkardı. Bu eserler, yalnızca geçmişi anlatmıyordu; alternatif bir gerçeklik, tanrısal dogmalara karşı duyarlık ve bilgelikle örülmüş dünyevi bir yaşam öneriyordu.

Studia Humanitatis’in Beş Sütunu: Bilginin Şiirle Buluşması

Studia Humanitatis, beş temel alandan oluşuyordu: gramer, retorik, şiir, tarih ve ahlak felsefesi. Bunlar kuru ders başlıkları değil, insan ruhunun gelişimi için özenle seçilmiş alanlardı.

  • Gramer, dili anlamak ve doğru düşünmek içindi.

  • Retorik, hakikati etkili biçimde anlatmanın sanatıdır.

  • Şiir, duygunun ve sezginin incelikli ifadesidir.

  • Tarih, insanlık deneyiminin aynasıdır.

  • Etik, nasıl bir hayat yaşanması gerektiğine dair soruların alanıdır.

 

Bu alanlar birlikte, insanın içsel düzenini kurar. Bugün bu disiplinlerin "beşerî bilimler" (humanities) olarak adlandırılması bir tesadüf değil; doğrudan bu geleneğin devamıdır.

Modern Yankılar: Auerbach’tan Nussbaum’a

20. yüzyılda Almanya’dan İstanbul’a sürgün gelen Erich Auerbach, İstanbul Üniversitesi’nde kaleme aldığı Mimesis adlı yapıtıyla Batı edebiyatında gerçeklik duygusunun izini sürdü. Homeros’tan Virginia Woolf’a uzanan çizgide insanın nasıl anlatıldığını inceledi. Bu bir tarih çalışması değil, bir insanlık tahayyülüydü.

Bugün insan hakları, laik eğitim, entelektüel özgürlük gibi kavramlar, bu hümanist geleneğin farklı yüzleridir. Humboldt’un üniversite modeli, beşerî bilimleri merkeze alarak bireyin düşünsel gelişimini öncelemiş; 20. yüzyılda Erich Auerbach, Mimesis adlı başyapıtında Batı edebiyatının tarihini hümanist bir duyarlılıkla yorumlamıştır. Isaiah Berlin’in çoğulculuğu, Martha Nussbaum’un etik üzerine çalışmaları hep bu büyük nehrin kollarıdır. Bugün Martha Nussbaum, Not for Profit adlı kitabında, beşerî bilimlerin yok oluşunu, demokrasilerin ruhsuzlaşmasıyla ilişkilendirir. Ona göre Studia Humanitatis, sadece bireyi değil, toplumu da insanileştirir.

Bir Davet Olarak Studia Humanitatis

Günümüzde, teknolojiyle kuşatılmış, hızla tüketen ve sürekli değişen bir dünyada yaşıyoruz. Ancak bu dünyada insan kalabilmenin yollarını arıyorsak, Studia Humanitatis hâlâ bize sesleniyor. “Yavaşla” diyor, “dilinle düşün, geçmişle konuş, karakterini inşa et, hakikati güzellikle anlat.”

Bu yalnızca bir bilgi yolu değil, bir varoluş yoludur. İnsan olmanın inceliklerini öğrenme çabasıdır. Tarihten, dilden, şiirden, düşünceden geçen bir yol. Ve bu yol, hâlâ açık.

© Copyright 2023 by Pinna. All Right Reserved.

  • Instagram
  • Facebook
  • LinkedIn
  • Spotify
bottom of page